Sosyal Medya

Güncel

Faruk Beşer: İslam’a göre aykırı fikirlerin susturulması mümkün değil, hatta doğru da değildir

‘Bilmiyorsanız bildiğiyle yaşayanlara (ehli zikre) sorun’ emri bunu anlatır. Yani esas olan herkesin bilmesidir, bunu başaramıyorsanız doğruyu bilen ve bildiğini yaşayan âlimlere soracaksınız. Çünkü yaşanmadan hiçbir şey öğrenilmez. İşte biz bu sorulacak âlimlere müçtehit diyoruz.



İçtihadın kapısı açılabilir mi?
 
Faruk BeÅŸer - Yeni Åžafak
 
Bilinen bir gerçek var; düşünme ve akletme dinin bize yüklediÄŸi temel görevlerden biridir. Mesele, bunun nasıl gerçekleÅŸtirileceÄŸi meselesidir. Ayrıca bugün akıl deyince anlaşılan ÅŸeyin tam olarak Kuranıkerim’de sözü edilen akletme olmadığını da bilmeliyiz. 
 
Akılla zihin ya da zekâ birbirinden farklı ÅŸeylerdir. Kesin olan ÅŸu ki, din bizim aklımızı kullanmamızı, düşünüp tefekkür etmemizi ister. Tıpkı namaz gibi oruç gibi bu da bir ibadettir. Ãœstelik bunu sadece belli insanlardan deÄŸil, herkesten ister. Evet Ä°slam’da bir ruhban ya da din adamı sınıfı yok. Yani düşünüp aklını kullanma bir farz-ı kifaye deÄŸil, farz-ı ayındır. Ne var ki, tabii olarak insanların bazıları bunu kendine yetecek kadar bile yapamazken, bazıları da bütün bir ümmete, hatta insanlığa faydalı olacak kadar iÅŸletir. Ve hiç kimse baÅŸkasının kendisi adına düşünmesini bekleyemez.
Ä°ÅŸte bu düşünüp aklını kullanma belli çerçevede, belli temel bilgilere dayanarak icra edilirse içtihat olmuÅŸ olur ve içtihatla ortaya koyulan ürünler önce onu gerçekleÅŸtirenin kendisi için, sonra da alternatifi ortaya koyulmadıkça diÄŸer Müslümanlar için dini bir özellik kazanır. ‘Bilmiyorsanız bildiÄŸiyle yaÅŸayanlara (ehli zikre) sorun’ emri bunu anlatır. Yani esas olan herkesin bilmesidir, bunu baÅŸaramıyorsanız doÄŸruyu bilen ve bildiÄŸini yaÅŸayan âlimlere soracaksınız. Çünkü yaÅŸanmadan hiçbir ÅŸey öğrenilmez. Ä°ÅŸte biz bu sorulacak âlimlere müçtehit diyoruz. Müçtehit olma hangi özelliklerle baÅŸlar, bir insan hangi ÅŸartlarla müçtehit olur, meselesi de yine içtihadî bir meseledir. Birisi bunun için iki ÅŸartın yeterliÄŸi olduÄŸu içtihadına varırken, bir baÅŸkası ondan fazla ÅŸart sayabilir.
 
Aslında yukarıda mealini verdiÄŸimiz ayeti kerime müçtehit olabilmenin en temel iki ÅŸartına da iÅŸaret eder: bilme ve bildiÄŸini yaşıyor olma (ehli zikir budur). Neyi bileceÄŸini Åžatıbî şöyle açıklar. Ona göre içtihat edebilmek için ÅŸu iki ÅŸart yeterlidir, Kuranıkerim’i ve onun yanlışsız açıklaması olan Sünneti kendi dilleriyle çok iyi bilmek ve dinin ne yapmak istediÄŸini, yani makâsıdını kavramış olmak. Onun söyledikleriyle ayetin söyledikleri hemen hemen aynı ÅŸeylerdir. Dini anlayıp anlatma hedefi ve imkânı bulunan herkesin müçtehit olmayı arzulaması makbul bir ÅŸeydir, ayıp deÄŸildir, günah deÄŸildir, aksine sevaptır. Ne var ki bunu çok nadir insanlar baÅŸarabilir.
 
Ama Hicrî Üçüncü Asırdan sonra bu kapı kapatılmıştır. İçtihat kapısının kapanmış olduğunu söyleyenlerin bunu söylerken dahi bir çelişki içinde olmaları bir tarafa, haklı gerekçeleri de yok değildir. Çelişkileri şuydu: İçtihat kapısının kapanmış olduğunu Kitap ya da Sünnet söylemiyorsa o zaman bu iddia ya sıradan bir sözdür, ya da bir içtihattır. Sıradan bir söz ise kimseyi bağlamaz, içtihat ise bu söylenirken dahi içtihat halen devam ediyor demektir. Hatta bir başkası da aksine bir içtihat ortaya koyabilir. İşte çelişki buradadır.
 
Faruk BeÅŸer - Yeni Åžafak
 
Böyle bir çıkışın haklı gerekçeleri ise şuydu: Zaman zaman yönetimler bazı âlimleri kendi yaptıklarını meşru gösteren fetvalar vermeye zorluyorlardı. Âlimlerin bazıları bu talebi, benim içtihadımdır diyerek yerine getirebiliyordu. Buna karşılık gayreti diniyye sahibi âlimler, böylelerinin müçtehit olmadıklarını, çünkü onlarda ilk müçtehitlerde bulunan özelliklerin bulunmadığını, aslında öncekilerin her meseleyi hallettiklerini ve artık içtihada gerek kalmadığını, dolayısıyla bu kapının kapandığını söyleyerek bu yanlış görüşlere itibar edilmemesini sağlamaya çalışıyorlardı, niyetleri iyi idi.
 
Yani Müslümanların gerileme sebebi felsefeye karşı çıkmaları değil, onun fonksiyonunu görmesi gereken içtihadın kapısının kapanmasıdır. Gazali gibilerce felsefenin reddedilmesi felsefe yapmaya engel olamazdı, yapabilen yine yapardı. Ama içtihat kapısının kapanması dini bir hüküm olarak vazedildiği için felsefenin işlevini görecek olan içtihadı ve tefakkuhu öldürdü. İşte esas problem de buradan başladı. Kısaca Müslümanların gerilemelerinin önemli sebeplerinden biri, akletme, tefakkuh ve tefekküre dayalı içtihat kapısının kapanmasıdır.
 
Bizim öğrencilik yıllarımızda bazı fırkalar içtihattan söz eden hocaları mezhepsiz ilan edip susturmaya çalışırlardı. İlginç olan şu idi ki, bu fırkalar problemlerini kendi içtihatlarıyla halletmekten de geri kalmazlardı. Ama bunun adı içtihat değil ideolojidir. Ve bu yaptıkları içtihat kapısının kapandığını ilk söyleyenlerin aksine bir durumdur. İlk yapanlar bunu mevcudu muhafaza etmek için yapmışlardı, fırkalar ise o ilk yönetimler gibi kendi söylediklerini meşrulaştırmak, aksi fikirleri ise bastırmak için yaptılar.
 
Ä°slam’a göre aykırı fikirlerin susturulması mümkün deÄŸil, hatta doÄŸru da deÄŸildir. DoÄŸru olanın ortaya çıkması, yanlışın savunma ÅŸansı bulmasına baÄŸlıdır. Yanlışların tahriki olmadan doÄŸrular yeÅŸerip geliÅŸemez. Samimi müminler bugün bile içlerindeki dini yöneliÅŸle kimlere soracaklarını iyi bilirler. Bugün laik bir dine sahip olmak isteyenlerin dışında hiç kimse televizyonlarda ulu orta konuÅŸanlara bir ÅŸey sormaz, sormak istemez, sorsa da mutmain olmaz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.